COVİD 19 Pandemisinde Korku-Kaygı
Covid 19 Pandemisi Sürecinde Korku ve Kaygı
Ölümün’de yaşama dair bir gerçeklik olduğunu içinden geçtiğimiz pandemi süreci bize bir kez daha hatırlattı. Böyle dönemlerde O en temel korkumuz olan, adını duymak, karşılaşmak istemediğimiz, karşılaştığımız ve yakından tanıklık ettiğimizde “kaybın” anlamını yaşantılamak yanında, “yaşamın” anlamını da sorgulamamıza yol açan, artık bu hayatın içinde olmama durumu yani “yok olma” durumunun dayanılmaz ağırlığı çöküverir üzerimize. Bu ağırlığın önemli belirleyeni yaşamı nasıl algıladığınız, yorumladığınız ve bunun sonucu olarak da nasıl yaşadığınızdır aslında.
Yaşam ve Ölüm ikiliği insanoğlunun varoluşundan bu yana en temel karşıtlık olarak birbiriyle varoluşunu sürdüre gelmiş, öldükten sonra yeniden dirilişe inanma, yaşamın devam ettiği inancının varlığı, ölüm sırasında ve sonrasında yapılan ritüeller, törenler insanın yaşarken ölüme yüklediği anlamın da yaşama dair olduğunu gösterir aslında. Bir nevi ölümü yadsıyıcı bir bakış olarak görülen bu tutumun elbette ölümün yani kaybın acısını dindirmeye yönelik bir işlevi de vardır. Ölüm’e; yaşayanların bu bakışı kaygı verici, korkutucu, bize uzak olması gereken bir yok olma durumuna aittir ki yarattığı olumsuz duygudan bizi uzaklaştırması adına onu olabildiğince yaşamsallaştırıp, bir nevi soğuk yüzünü ortadan kaldırmaya çalışıldığının gözler önüne serilmesidir.
Varoluşcu felsefe şöyle der; ” Ben yaşarken ölüm yok, ölüm geldiğinde ise ben olmayacağım.” Bu değerlendirme ölümü bir gerçeklik olarak kabulümüzü kolaylaştırıcı bir bakış sunuyor bizlere. Ne demiştik; kaygılarımızın en temelinde yatan kaygı, ölüm korkusu ve bunun yarattığı kaygıdır. Ölümün kaçınılmazlığının farkında olma ile yaşama devam etme arzusu arasındaki gerilimdir bu. Ölümü bir gerçeklik olarak kabullenip, bir anlamda tehdit gibi algılamayıp, onunla barışık biçimde yaşamayı korkmadan becerebilme mücadelesidir yaşam. Stoik felsefeciler ; “İyi yaşamayı öğrenmek, iyi ölmeyi öğrenmektir ve bunun tersine, iyi ölmeyi öğrenmek iyi yaşamayı öğrenmektir.” Seneca ise, “Vazgeçmeye hazır ve istekli olanlar dışında hiç kimse hayatın gerçek tadını alamaz.”der.
Ölümle burun buruna gelmiş insanların (intihar girişiminden sağ kurtulanların ya da son dönem kanser hastaları gibi) bir kısmında gözlemlenen hayata bakışlarının öncesine göre, radikal değişimlerin gözlenmesi de aslında ölümün yaşam üzerindeki ne kadar etkili olabildiğini görmemiz açısından önemli deneyimler.
Burada fark etmemiz gereken şey; Ölümle burun buruna gelmeden de ölüm gerçekliğini yaşama dair ve yaşamı anlamlı kılan bir gerçeklik olarak algılamak ve içinden geçtiğimiz pandemi sürecinde depreşen ölüm kaygılarımızı da yaşama, bize-kendimize ait gerçeklik olarak kabullenip, korku ve kaygılarımıza yenik düşmeden cesaretle, yaşamı iyileştirmeyi becerebiliriz. Zaten becerdiğimiz de budur aslında ve bunu da içeren farkındalığımızı dolayısı ile iyileştirici potansiyelimizi artırmak adınadır bizim kelamımız da.
Sağlıcakla kalın. 01.07.2020 Manisa